Uzun zaman olmuş yazmayalı. 2016 bitmiş, 2017 Mart gelmiş hatta! Oysa ki ne çok şey birikti, ne
çok şey değişti. Instagram hesabımda pişirdiğim yemek
tariflerini yazarken kullandığım ‘İmalathane’ kelimesi gerçek bir mekana
dönüştü mesela. Yeni tarifler, yeni yemekler, yeni hikayeler, yepyeni
dostlar girdi hayatıma o gün bugündür. Öyle çok anlatıyorum ki bir süredir; eski
hikayelerimi yeni dostlara, belki de sözlerden yazılara fırsat kalmadı.
Yaşayan bir ‘SG İmalathene’ var artık. Evdeki deneysel mutfağımdan
çıkıp yeme içmenin kültürel boyutuna vurgu yapan, edebiyatla, tarihle, resimle
ve hatta müzikle iç içe girmiş yemeklerin pişirildiği yeni bir mutfağa girdim.
Sürekli öğrenen ve öğreten bir yer burası. Kendi kendine yolunu çizdi,
paylaşmayı ve mutlu etmeyi hiç elden bırakmadan gelişti. Hayatımın en önemli
parçası öğretmenliğimle de buluşarak sanki bir eğitim mutfağına hatta minik bir
okula doğru evriliyor. Sağlıklı beslenme, doğal, yerel ve mevsiminde yiyecekler
tüketme gibi farkındalıklar yaratmaya çalışırken bildiklerini, beğendiklerini,
tanıdıklarını, yediklerini, içtiklerini paylaşmayı seven bir sürü de yol
arkadaşı oldu üstelik kısacık bir zaman içinde.
Hepsini tek tek anlatmak lazım; hemen isimlerini yazıp Murat
Yankı ile Midas’ın Son Akşam Yemeğini canlandırdık, Ali Canip Olgunlu
Anadolu’yu anlatırken biz Hitit ve Sümer yemeklerini pişirdik, Feryal Tilmaç
bize Marcel Proust anlatırken Madlen kekini, Murakami anlatırken udonları ikram
ettik, Feride Çelik Picasso’nun Avignon Kadınlarını çözümlerken balkabaklı
yemeklerle eşlik ettik, Alaçatı’dan Berk Balbay geldi av etleri ve yaban
otlarıyla dinleyenleri ve yiyenleri başka dünyalara götürdü, bademli yemekler
pişirirken Hasan Kale küçücük bir bademe kocaman bir İstanbul manzarası çizdi,
Nezih Gençler mahallenin kadınlarına ve sonra herkese ekşi mayalı ekmek pişirme
atölyeleri yaptı demekle olmaz. Türk ve Dünya mutfağından pişirilenlere,
düzenlenen birbirinden değişik kutlamalara, toplantılara, zeytinyağı
tadımlarına, aşure veya kemik suyu günlerine de ayıp olur zaten.
İmalathane nedir diye soranlara ilk zamanlarda cevap vermek
ne kadar zorsa şimdi o kadar kolay anlatmak. El yordamıyla kendini bulmaya
çalışırken dostlarla birlikte yemekler pişirilip yenen bir atölye diye tarif
etmek en doğrusu gibi geliyordu. Gerçekten ne güzel dostlar birikmişti ki hiç
yalnız bırakmadılar, geldiler birlikte pişirdiler, getirdiler, götürdüler,
anlattılar, dinlediler, kurdular, kaldırdılar, fikirler verdiler, yazdılar,
çizdiler tüm süreçte var oldular ve hep varlar, içindeler her yaşanan anın,
mutluluğun ve yeni yola çıkışların.
Şükürler olsun biriken tüm dostlara ve selam
olsun yaşanacak her şeye…