5 Mart 2017 Pazar

2016'da bitti..

Uzun zaman olmuş yazmayalı. 2016 bitmiş, 2017 Mart gelmiş hatta! Oysa ki ne çok şey birikti, ne çok şey değişti. Instagram hesabımda pişirdiğim yemek tariflerini yazarken kullandığım ‘İmalathane’ kelimesi gerçek bir mekana dönüştü mesela. Yeni tarifler, yeni yemekler, yeni hikayeler, yepyeni dostlar girdi hayatıma o gün bugündür. Öyle çok anlatıyorum ki bir süredir; eski hikayelerimi yeni dostlara, belki de sözlerden yazılara fırsat kalmadı. 
Yaşayan bir ‘SG İmalathene’ var artık. Evdeki deneysel mutfağımdan çıkıp yeme içmenin kültürel boyutuna vurgu yapan, edebiyatla, tarihle, resimle ve hatta müzikle iç içe girmiş yemeklerin pişirildiği yeni bir mutfağa girdim. Sürekli öğrenen ve öğreten bir yer burası. Kendi kendine yolunu çizdi, paylaşmayı ve mutlu etmeyi hiç elden bırakmadan gelişti. Hayatımın en önemli parçası öğretmenliğimle de buluşarak sanki bir eğitim mutfağına hatta minik bir okula doğru evriliyor. Sağlıklı beslenme, doğal, yerel ve mevsiminde yiyecekler tüketme gibi farkındalıklar yaratmaya çalışırken bildiklerini, beğendiklerini, tanıdıklarını, yediklerini, içtiklerini paylaşmayı seven bir sürü de yol arkadaşı oldu üstelik kısacık bir zaman içinde.
Hepsini tek tek anlatmak lazım; hemen isimlerini yazıp Murat Yankı ile Midas’ın Son Akşam Yemeğini canlandırdık, Ali Canip Olgunlu Anadolu’yu anlatırken biz Hitit ve Sümer yemeklerini pişirdik, Feryal Tilmaç bize Marcel Proust anlatırken Madlen kekini, Murakami anlatırken udonları ikram ettik, Feride Çelik Picasso’nun Avignon Kadınlarını çözümlerken balkabaklı yemeklerle eşlik ettik, Alaçatı’dan Berk Balbay geldi av etleri ve yaban otlarıyla dinleyenleri ve yiyenleri başka dünyalara götürdü, bademli yemekler pişirirken Hasan Kale küçücük bir bademe kocaman bir İstanbul manzarası çizdi, Nezih Gençler mahallenin kadınlarına ve sonra herkese ekşi mayalı ekmek pişirme atölyeleri yaptı demekle olmaz. Türk ve Dünya mutfağından pişirilenlere, düzenlenen birbirinden değişik kutlamalara, toplantılara, zeytinyağı tadımlarına, aşure veya kemik suyu günlerine de ayıp olur zaten.
İmalathane nedir diye soranlara ilk zamanlarda cevap vermek ne kadar zorsa şimdi o kadar kolay anlatmak. El yordamıyla kendini bulmaya çalışırken dostlarla birlikte yemekler pişirilip yenen bir atölye diye tarif etmek en doğrusu gibi geliyordu. Gerçekten ne güzel dostlar birikmişti ki hiç yalnız bırakmadılar, geldiler birlikte pişirdiler, getirdiler, götürdüler, anlattılar, dinlediler, kurdular, kaldırdılar, fikirler verdiler, yazdılar, çizdiler tüm süreçte var oldular ve hep varlar, içindeler her yaşanan anın, mutluluğun ve yeni yola çıkışların.
Şükürler olsun biriken tüm dostlara ve selam olsun yaşanacak her şeye…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder