3 Kasım 2013 Pazar

İSPANYA'DAN AKSEKİ'YE SELAM GÖNDERDİK...

Atlas Okyanusu'nun kenarında uçsuz bucaksız bir kumsalda yürüyüş yapıyorum. Yerin adı 'Conil de La Frontera'. İspanya'nın güney sahillerindeyim. Düşündüm de turistik gezi olarak buraya gelmek hiç aklıma gelmezdi. Zaten etrafta da sadece yazlıkçılar ya da yerli turistler var. Benim gibi dünyanın başka bir yerinden gelmişe benzeyen kimse yok. 1980'lerden kalma bikini ve mayolarla bir baştan diğer başa uzun yürüyüşler yapan her yaştan insan. Denizin içinde tek tük duranlar var sadece. Herkes şemsiye, şezlong, yiyecekler için buzluk ve diğer gerekli malzemeleri toplayıp açıkçası yüzmek için değil sahilde oturup, okyanus kıyısında yürüyüş yapmak için gelmiş. Ama manzara harika, o kadar harika ki fotoğraf çekmeye çalışırken yürüyemiyorum bile. Bir de midye toplamaktan kendimi alamadığım için yürüyüşten çok eğrilip doğrulup iki adım atıp duruyorum.

Niye mi buradayım?
Çünkü 2002 yılından itibaren yurtdışı binicilik kampları ve 2006 yılından sonra da milli takım yarışmaları nedeniyle büyük kızımla başlayan maceramıza küçük kızımın milli takım yarışmaları ile devam ediyoruz. Bu seyahatlerin çoğu normalde planlayıp gitmeyi düşünmeyeceğimiz yerler. Fransa'da Paris'e değil de Jardy'ye, Avusturya'da Viyana'ya değil de Wiener Neustadt'a, Almanya'da Berlin ya da Hamburg değil de Emsbüren'e, Bulgaristan'da Sofya'ya değil de Plovdiv'e gitmek gibi; bu yılki durağımız da İspanya, ama Madrid ya da Barselona değil güney sahilinde 'Vejer de La Frontera'...

Ünlü 'Sunshine Tour' binicilik yarışmalarının yapıldığı  'Montenmedio' bölgesinde 'Yıldız, Genç, Genç Yetişkin Biniciler Engel Atlama Avrupa Şampiyonası' için buradayız. Küçük kızımız Aslı yıldız binicilerde ülkemizi temsil ediyor. Otelimiz Conil de La Frontera'da. Bu sahiller Ayvalık gibi, Kumburgaz gibi, Mudanya gibi yazlık yerler. Seyahatimiz İstanbul'dan Malaga'ya uçuş ile başlıyor. Yolumuzun üstünde Marbella'ya uğrayıp yemek yiyoruz. Daha sonra Algericas, Vejer ve otelimizin bulunduğu Conil'e geldiğimizde henüz ne kadar renkli bir yolculuğa çıktığımızın farkında değiliz. Çevrede o kadar çok ilgi çekici nokta var ki yarışmalardan fırsat bulduğumuzda pek çoğunu ziyaret etmeye çalışmak lazım.

Nitekim atlarımız için veteriner kontrolünün olduğu gün meraklı babalar 'vet-check' için binicilerle yarışma yerinde bulunurken, bayanlar toplanıp Sevilla'ya gidiyoruz. Gerçekten harika bir şehir. İspanyolca'da iki tane 'l' harfi biraraya geldiğinde 'y' olarak okunduğu için 'Seviya' demeyi öğreniyoruz önce. Daha sonraki günlerde Vejer yerine 'h' olarak okunan 'j' harfini de öğrenip Veher diye söylemeyi de ihmal etmiyoruz tabi... Ertesi gün 'Warm -Up' denilen ısınma yarışmalarının bitmesiyle birlikte istikamet 'Tarifa'; yani Avrupa'nın en güney noktasındaki, tüm keşifler için yolculukların başladığı şehir. Nefis bir yer; meşhur denizci feneri Akdeniz ile Atlas Okyanusunu birbirinden ayırıyor. Feribota binip Cebelitarık Boğazı'nı geçerseniz ondört kilometre sonra Afrika'da Fas'ın 'Tanca' şehrindesiniz. Orada sizi bambaşka bir kültür ve yaşam bekliyor. Üstelik vize de yok. Cebelitarık'ta balina ve yunusları izlemek ise cabası.

Tarihi şehir 'Cadiz', sömürge zamanlarından sonra hala İngilizlerin elinde bulunan, İspanya sınırında İngiliz askerlerinin beklediği ve pound ile alışveriş yapabildiğiniz dev bir kayadan oluşan yarımada 'Gibraltar' gibi şehirleri gezerek yarışmaların stresini atmak ne güzel bir şans ve bu coğrafyanın bize verdiği ne büyük bir hediye.

Tüm bu şehirlerin içinde en çok yüreğimizi ısıtan 'Vejer de La Frontera'. Niye mi? Çünkü Akseki gibi denizden çok yüksekte tepelere kurulmuş, kendi halinde özünü yitirmemiş şirin mi şirin bir belde. Akseki'nin düğmeli evlerinin yerine sadece beyaza boyanmış evlerinden harika bir manzaraya sahip. Daracık yokuşlu sokaklarının arasında dolaşırken kahvehanelerde oturan yöre halkının yüzlerinde aynı sıcaklık var Akseki insanıyla. Sahil kenarı yanıp tutuşurken serin mi serin tenimize değen hava. Kendi ülkemizden kilometrelerce uzakta bambaşka bir coğrafyada Aksekiyle özdeşleştirdiğimiz 'Vejer' bizi öyle etkiliyor ki yarışmaların sona erdiği gün karar veriyoruz son gecemizi burada geçirmeye... Küçük bir lokantada yediğimiz akşam yemeği ve küçük otelimizdeki huzur dolu uykumuzdan sonra ertesi gün dönüşe geçiyoruz virajlı dağ yollarından inerken Akseki'ye selam göndererek...

Havaalanı yolunda, arabanın camından dışarıyı seyrederken; bazen hayatımızı çok zorlaştırdığını düşündüğümüz ve pek çok fedakarlık yapmamızı gerektiren binicilik sporunun rüzgarıyla ulaştığımız tüm bu yerlere gelebildiğimize şükrediyorum. Ve yaptıkları sporun hakkını vererek elde ettikleri başarılarıyla anne babalarını bu yolculuğa çıkarttıkları için kızlarıma yüreğimin en derinlerinden teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar, biz de onların peşinden hep böyle koşalım inşallah...






Selda Ayşe GÜLEÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder